18 Kasım 2012 Pazar

Bazen yeni başladı derken bi bakmışsın birşeyin başladığı yok, aksine bitiyor, kayıp gidiyor ellerinden.Sen tutmak istiyorsun ama istediğin için değil, son umudun olduğu için.Bilirsin olması gerekmiyo hayatında ama işte sen beklediğin şey o sanıyorsun ya, beklediğin gelicek diye inanmışsın ve o gelmiş, bırakıp gidemiyorsun.Oysa gitmek lazım,arkana bakmadan hemde..En kolayı bu olucak,sandığın kadar ya da daha önce üzüldüğün kadar üzülmiyceksin biliyorsun, büyümek böyle bişey.Elinden gideceği fikri aklına geldikçe,çocukça sarılmak istemiyorsun.Esasında sorun şu ki yalnız kalmaya cesaret edemiyorsun, kendine ister itiraf et, ister inkar.. İster cesaret et bırak, ister korkunun arkasına saklan onun seni bırakmasını bekle..

Korkunla yüzleş artık; ortada olan bişey yok, evcilik oynuyorsun,üstelik oynadığın oyunu sende sevmiyorsun.Son umut diye bişey yoktur, umut olmazsa insan yaşayamaz.

19/2/2010

12 Kasım 2012 Pazartesi

Film izledim


Diğer ülkeleri bilmiyorum ama,bizim ülkemizde bir film çok izlenmişse, ya yerden yere vurulur ya yerlere göklere sığdırılamaz.Önceden hakkında çok fazla yorum duyduğunuz bir filmi izlemeden önce muhakkak etkisinde kalıyorsunuz duyduklarınızın.Ya yüksek beklentiyle girip beğenmiyorsunuz ya da okadarda fena değilmiş diyorsunuz.

Bulut Atlası'nı izlemeden önce ben genelde iyi yorumlar duymuştum.Duyduğum olumsuz yorumlarsa genelde;filmin karmaşıklığı,olayların birbiriyle bağlantısının çözülememesi gibi şeylerdi ki dahada merak uyandırdı.
Bileti tam alırken,yan taraftan birinin 'bence bulut atlasına gitmeyin,ben hiç birşey anlamadım,2-3 kere izleseniz anca çözersiniz' demesine aldırmadık.

Akıcı,çok sıkılmadığım bir filmdi.Olayların birbiriyle bağlantısını çözmeye çalışmadım ama hiçte karışık değildi.Bana Babel filmini hatırlattı.Babel 'de farklı ülkelerde birbiriyle hiç alakası yokmuş gibi yaşayan insanların,aslında birbirlerinin hayatlarını etkilediklerini gösteren bir hikaye vardı.Bu filmde de buna benzer sahneler var ama zamanlar farklı.Biraz karma felsefesi,biraz reenkarnasyon.Merak uyandırmak için tam ortasından kesilen sahneler falan.Güzel film,sürükleyici...

Çok izlediğimden midir bilmiyorum, otursam çok rahat bir Amerikan filmi senaryosu yazabilirim gibime geliyor.Zaten çok farklı bir senaryo olsa bile aynı sahneler,iyilerin kazanması,savaşlar olması ama herşeye rağmen hayatın devam etmesi falan...Ne olacağını tahmin edebildiğim film ne kadar iyi olabilirki..

Arada derede kalmış,çok fazla duyulmamış ama güzel film önerileriniz varsa alırım?

10 Kasım 2012 Cumartesi

Aydınlık yolun sonsuza kadar damarlarda kanla akar..



İnternet sayfalarına, bir gün, fotoğrafarını koyup,sözlerini paylaşmakla Atatürkçü olunmuyor maalesef..Ama yalaka basına inat,rengini belli etmekten korkan insanlara inat, bugün heryerden duyurmak istiyorum; Atama sevgimi ve onun yolunda yürüyen milyonları hiçbir gücün durduramayacağını!!

6 Kasım 2012 Salı

Tiyatro

Tiyatroyu çok seviyorum.Sağolsun arkadaşım, son bir yılda,okadar çok oyuna götürdüki beni tiyatro eleştirmenliği yapabilirim artık ek iş olarak.Burdan gazetelere sesleniyorum,köşe yazısı falan yazabilirim,tekliflere açığım.
Gazete ve dergiler beni keşfedip teklif yollayana kadar bloğuma bu sezon gittiğim oyunlarla ilgili bir yazı yazmak istiyorum.
Bunlardan ilki Vişne Bahçesi..


Engin Alkan'ın yönettiği-oynadığı tüm oyunlar gibi bu oyunda çok başarılıydı.Sadece bazı gereksiz uzun sahneler vardı.Sanat filmi gibi mi desem :)) tamam itiraf ediyorum,biraz sıkıldım ama oyun gerçekten güzeldi.

İkinci oyun ise Hedda Gabler .Çok çok beğendim.Gerçekten herkese tavsiye edebileceğim bir oyun.Oyuncular çok başarılı.Hedda'yı oynayan Şebnem Köstem çoook başarılıydı.Tüm oyuncular tek tek çok iyiydi.Oyunda kurusıkı tabanca patlıyo,bundan biraz rahatsız oldum ve korktum,sahneye çok yakın oturuyorduk.


Tiyatro çok güzel bir sanat ve bu sanat umarım hep yaşar.Herkesin gidecek vakti ve imkanı olur.Sevgiler..

5 Kasım 2012 Pazartesi

Akşam olunca,kalp acıları depreşir..




Haksızlık mı, yalnızlık mı kahreden,bizi böyle ayıran ne haybeden
Çektin gittin ne diyebilirim,sende sevdin bunada eminim
Nasılda istedim herşeyi çözmeyi,bir bilseydin...

2 Kasım 2012 Cuma

Kitap

Son zamanlarda inanılmaz kitap okuyasım var.Havalar soğuduya heralde ondan,zamanında alışmış bünye,ders çalışmak,test çözmek,kitap okumak istiyor kışa doğru.Son zamanlarda okuduğum iki kitaptan bahsetmek istiyorum.Birincisi Susanna Tamaro'nun kitabı.Kendisi Yüreğinin Götürdüğü Yere Git kitabının yazarı.O kitabı yıllaaarr önce okumuştum ve çok beğenmiştim.Yazarın yeni kitabını görüncede hemen aldım.


Kitap,daha okumadan beni çok mutlu etti.Elime alıp ilk sayfalarını okumaya başladığımda,eski bir arkadaşla yeniden karşılaşmış gibi hissettim kendimi.Bu anlatım tarzı hemen tanıdık geldi çünkü.Ama ilerledikçe ne diyo bu dedim,sesli bi şekilde.Kitap yazarın denemelerinden oluşuyor ve genelde, İtalya ekonomisi,siyaseti,eğitim sistemi hakkındaki kısa yazılar var.İtalya gündemini yakından takip etmediğim için olsa gerek biraz anlayamadım tabii.Ama yinede olaylar bana pek yabancı gelmedi,değişen eğitim sisteminin çocuklar üzerindeki etkileri,teknolojinin kültür üzerinde oluşturduğu değişiklikler gibi.. Beklediğim tarzda bir kitap değildi ama sevdim ve okudum.


İkincisiyse, herzaman merak ettiğim ve okumak istediğim kitaplardan biriydi.100 sayfalık bir kitabı nasıl zor okudum anlatamam.Sayfa sayısı yüz,karakter sayısı ikiyüz.Kim kimdi,kimle ne olmuştu,geri git tekrar oku,iki sayfa ilerle bir isim çıksın geri git,ay başım döndü.Zaten anlatılan konu berbat! Bekaret cinayeti! Cinayet işlendiğini ve kimin işlendiğini başından biliyosunuz ama yinede okuyosunuz.Neyse sonuç itibariyle dünya edebiyatı okumuş olduk, arada değişik kitaplarda okumak lazım.
Haftasonu yine bol bol kitap okuycam ve beğendiğim başka kitaplarıda paylaşacağım.Güzel kitaplar okumak herkesin hakkı.Güzel kitap önerilerine açığım.Sevgiler.İyi haftasonları...